ACININ SESİ VE
KÜFÜR OLARAK ŞİİR
Mustafa Günay
İnsanın ve
dünyanın acısını duyuran şiirlerden oluştuğu için olsa gerek oldukça ağır bir
kitap Fakir Kene. Ancak Birhan Keskin
kitabının başında yer verdiği “Kargo” şiiri ile kitabın ve hayatın ağırlığını taşıyabilmesi
için okurlara/insanlara destek oluyor. Bir bakıma kitaptaki karanlık
havanın/atmosferin içinde bu şiir bir deniz feneri, parlaklığı hep üstümüzde
devam eden bir yıldız… Tarihte ve toplumda yıldızların parlamadığı, tam tersine
havanın karartıldığı bir zamanı dile getiren şiirler acının sesi olarak
anlaşılabilir. “Kargo” paketinde bulduklarımızdan bir parça: “Şuraya bir cümle
koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem/zaten şiir niye var? Dünyanın
acısını başkaları da duysun!”(s. 9) Birhan Keskin’in şiirlerde, söz konusu
acıya yol açan şeylerin başında ya da temelinde bazı
karşıtlıkların/gerilimlerin yer aldığı söylenebilir. Bunlar arasında ilk başta
şunlar sıralanabilir: tabiat ve metropol, insan ve insani olmayan, ölüm ve
hayat(yitirdiklerimiz), zenginlik(sömürü) ve yoksulluk…
Doğanın Diliyle Konuşan Şiir
Betonlarla
gökdelenlerle kuşatılmış bir şehrin insanlarına doğayı hatırlatan şiirlerde,
belki özellikle İstanbul dile getirilir. Ama günümüzde kapitalizmin hemen her
yerde, her şehirde doğayı da kendi sömürü ve talan sistemine dahil etme politikasını
uyguladığı görülüyor. Keskin’in şiirinde metropollerde kaybolan doğa, aynı zamanda insanın da kaybolması anlamına
gelmekte. “Çimenlerin efendisi” şiiri,
insana ve doğaya aykırı politikalara karşı bir başkaldırı ve manifesto olarak
okunabilir. Ağaçlarla insanların arasındaki kardeşliği vurgulayan şiir,
toplumsal alanda özlenen bir dayanışma düşüncesini de ortaya koyar. “Yağmurdan
sonra yayılan huzurun adıyla konuşuyorum:/Şehrin perçemleri sizin gözlerinize
niye batıyor?/Biz, üç beş adam, ömrünü çimenlere adayan/Razıyız gölgesinde
uyuduğumuz ağaçtan./Ve zerre ipimizde değilsin başkan.”(s. 27) “Bir balığın
yaralı ağzıyla konuşuyor olmamız bundan” diyen şair, can çekişen doğanın ve
insanın yanında yer aldığını çarpıcı imgelerle dile getirir: “Kuşların hatırını
cebimde tutarak konuşuyorum.”(s.27)
Dünyanın Küfre Dönmesi
Şiirlerde ölüm
teması ön planda yer alıyor. Birhan Keskin hem kendi yakınlarının ölümünü hem
de toplumsal politik bağlamda kaybettiğimiz insanları dile getirir. Özellikle
Gezi Süreciyle başlayan dönemde devlet şiddetinin kurbanı olan gençler
şiirlerin öznesidir.(Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert gibi…) “Ali öldürüldü
dövülerek/Kadın erkek hepimiz onun anasıyız.”(s. 35) Erkek şiddetinin kurbanı
olan kadınlar da kitabın belirgin özneleridir. Bu noktada acının şiirini yazan
Keskin’in aynı zamanda bir isyanın ve küfrün şiirini yazdığı da söylenebilir.
Dünyanın küfre dönmesi söz konusudur. “Dünya küfrün kendisi olmuşken”(s. 27) Bu aynı zamanda sözün bittiği ve belki de
insanın insanlığını kaybettiği bir durumun da ifadesidir. Şiirlerde kendini
gösteren yaşam ve ölüm gerilimi ve yaşanan acılar, toplumsal cinsiyetle ilgili
olduğu kadar sosyal ve ekonomik sorunlarla da ilgilidir. “İskelede Bir Çırak”
şiiri, muhafazakarlığa bir tepki olduğu kadar kapitalist ekonomi ve kültürün
çarpıklıklarına ve içinde yaşanılan toplumun adaletsizliklerine yönelik bir
eleştiridir. “Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da
dünyevi./Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi./Öyle
mi?”( s. 25) Bu şiirde ve başka şiirlerde karşımıza çıkan şiir öznesi
“agnostik” yaklaşımını sık sık vurgular. “Allahım bunlar tokileri seviyor,
betonları, hızlı trenleri./Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine
de biliyorum/ordaysan nasılsa geleceğiz
yanına geri.”(s. 25) Dinsel anlayış ve değerlerin toplum, kültür ve siyasetin
içinde egemen kılınmaya çalışılan bir dönemde, şiirlerdeki agnostik tavır hem
eleştirel hem de şüpheci yönüyle önemlidir. Birhan Keskin’in şiirlerinde
İslamcı ve muhafazakarlığın inanç ve değer anlayışlarındaki çarpıklık ve
çelişkilerin şiirsel yorumu, insanın ve yaşamın değerini savunması açısından
dikkate değerdir. Bu bağlamda adaletsizlikler karşısında tepkiyi ironik bir
şekilde dile getiren “Kardeş Payı” şiiri de unutulmamalıdır.
Giderek Üzücü Bir Habere Dönen Ülke
Toplumsal
sorunlardan, dünyanın gidişatından ve güncellikten beslenen şiirlerde eleştirel
ve ironik söylem, yaşanan acının yükünü hafifletebilmeyi amaçlar. Bu noktada
Birhan Keskin, insandan, yaşamdan ve doğadan yanı bir tavırla, acılı, kanlı ve
karanlık bir dönemin tarihsel izlerini şiire taşır. Bir başka deyişle şiirler
içinden geçilen karanlık zamanlardan belleğimize ve yüreğimize kazınan izler
haline gelir. Bu noktada şiir ve gerçeklik arasında bir etkileşim olduğu
söylenebilir. Yaşamdan, yaşananlardan beslenerek ortaya çıkan şiir, dile
geldikten sonra yaşama bakışımıza yansımaya ve onu yönelik tutumumuzu
etkilemeye başlar. Bu bağlamda “kargo” ve “mektup” metaforları, bir bakıma
şiirin taşıdığı vicdanın ve kalbin toplumun ve kültürün damarlarında
dolaşmasıdır.
Birhan Keskin
şiirlerinde son zamanlarda gördüğümüz bir Türkiye haritası ya da fotoğrafı asar
önümüze. Giderek üzücü bir habere dönüşen bir ülke, şiirin ontolojik mekanı
olarak, yaşanan herşeyin zemini ve ortamıdır. “Türkiye giderek üzücü bir habere
dönüyor…”(s. 36) Bu dizenin yer aldığı ve kadın cinayetlerine odaklanan “http://www.anitsayac.com” şiirinde, insan olmanın, toplumsal
cinsiyetin ve şiddetin anlamına yönelik sorgulama ve değerlendirmeler
önemlidir. “Kadınların kaburgadan yapıldığına/kadınları bile inandıran neydi
Birhan?”(s. 38) Yine aynı şiirdeki şu dizeler Birhan Keskin’inin tarihsel ve
antropolojik bir bakışla güncelliğe yöneldiğinin işaretidir: “Koyuyor insana
tabii. Bazılarını ‘insan’ hanesinde sayarken/Belki de şöyle bir şey: Bir düştü
insan bir zaman/hurafesiyle yaşıyoruz ondan arta kalan.”(s. 38) Bu
noktada Keskin’in şiiri duygulandıran bir şiir olduğu kadar düşündürür de.
Şiirler insanın kendisinden başlayarak başkasını, başkalarını, ülkesini ve
dünyayı düşünmesini gerektirir. Şiirlerin eleştirel ve ironik söylemi, belki
insanın acıyla, ölümle arasına belli bir mesafe koyabilmesine ve onu yorumlayıp
değerlendirmesine bir ölçüde katkıda bulunabilir. Ama sık sık küfrün şiirde yer
alması ve şiir öznesinin evde bir küfür gibi oturmaktan söz etmesi, aynı
zamanda bir öfkenin de göstergesidir. Bir başkaldırıya ve giderek devrimci bir
praksise dönüşemeyen öfke, kendini küfürle dile getirir. Bu noktada küfür,
yaşanan dönemin niteliğini ve insanın halini de ortaya koyar.
Acının sesi
olarak kendini duyuran şiir, toplumsal trajedilerin arasında bir hesaplaşma,
sorgulama ve anlama çabasıyla birlikte insana ve hayata yönelik kaygılı ve
derin bir bakışın yansımalarını ortaya koyar. Giderek üzücü bir habere dönüşen
ülkede, yaşanan karanlık ve kanlı zamanların tarihine not düşen şiirler,
kalbimize ve belleğimize seslenerek oradaki umutları, hatıraları ve rüyaları da
uyandırır…
……………..
Birhan Keskin,
Fakir Kene, Metis Yayınları, 77 s.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder