Pazartesi, Haziran 03, 2013



 
 
NAZIM HİKMET ŞİİRİNDE AĞAÇ METAFORU:

CEVİZ, ZEYTİN VE ÇINAR…

                                                                   Mustafa Günay

 

Nazım Hikmet’in şiiri hakkında başka bir yazı tasarısı vardı aklımda. Ama son günlerde yaşananlardan dolayı  “ağaç” kavramına odaklandım. Nazım’ın şiirinde de sıkça yer alır ağaçlar. Onun şiirinin toprağında serpilip gelişen ve güçlü imgelerle topraktan gökyüzüne uzanan ağaçlar arasında, özellikle bazıları dikkati çeker: Ceviz, zeytin, çınar …

Ağaçların bazı özellikleri ile insan arasında çeşitli benzerlikler kurulmaktadır. Ama her şeyden önce tekil olarak kişiyi, birlikte oldukları durumlarda da insan topluluklarını simgelemesi söz konusudur ağaçların. Ağaç ve orman metaforu edebiyatta sıkça yer alır. Oktay Akbal, bir romanına  İnsan bir ormandır adını vermiştir. Vasconcelos’un Şeker Portakalı romanında da bir çocuğun en yakın arkadaşı olarak bir ağaç çıkar karşımıza. Kısacası çocuklardan gençlere ve yetişkinlere kadar, insana seslenen, insanla konuşan ağaçlarla ya da tam tersi ağaçlarla konuşan insanlarla karşılaşırız.

Nazım Hikmet’in şiirinde gördüğümüz ağaçlar da farklı duyguları, değerleri ve insanın farklı hallerini temsil ederler. Ağaçların diliyle ve onların özellikleriyle şair, kendisinin ve benzer durumlardaki insanın yaşama deneyimlerini ifade eder.



Ceviz Ağacı, ayrılık ve hasretin ağacı olarak karşımıza çıkar. Kendisini İstanbul’da Gülhane parkında bir ceviz ağacı olarak tahayyül eden şairin yüreği, ağacın yapraklarında çarparak sevdiğini ve sevdiği şehri düşünür, seyreder. “Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,/ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, /budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz./Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”

Nazım Hikmet’in şiirinde yer yer ölüme değinilse de, yaşamanın daha ağırlıklı olarak işlenmesi söz konusudur.  Yaşama sevincinin ve sevgisinin açığa vurulduğu şiirleri, şairin en kötü ve zor koşullarda bile “düşmana inat bir gün fazla yaşamak” gerektiği düşüncesine dayandığını gösterir. Yaşama yönelik düşünce ve tutumunu ortaya koyan şiirlerinde Nazım,yalnızca biyolojik canlılığı ve yaşayıp gitmeyi önermez. Onun şiirinde yaşam kavramında, yaşama verilen anlam ve değerden kaynaklanan ve politik bilincin de şekillendirdiği bir yaşama arzusu kendini duyurur.”Yaşamaya Dair şiirinden: “Yaşamak şakaya gelmez,/büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın/(…)/Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,/hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,/ ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,/yaşamak yanı ağır bastığından.”



Zeytin, yaşamı ve yaşama bağlılığı simgeleyen bir ağaç olarak şiirde yer alır. Güçlü kökleriyle toprağa bağlı olan zeytin, insanın da dünyaya ve hayata ilişkin derin bağlılığını ifade eden bir metafor olarak görülebilir. Burada insanın kendine, kendisinin hayata tutunma çabasının, yani bireyin değeri de vurgulanır. Nazım, yalnızca gelecek için yaşamayı ve gelecekte yaşayacaklar için geride bir şeyler bırakmayı önemseyen tutumları da benimsemez. Bir ağacın çocuklara kalsın diye dikilmesi, aslında ölümüm ağır bastığının işaretidir. Oysa şair, ölümü yok saymaz, ondan belli bir korku duysa da, yaşamın ağır basmasını ister. Şiir de bu arzunun bir ifadesidir. Şaire göre, “yaşadım” diyebilmek için dünyanın tutkuyla sevilmesi gerekir. Yaşadım diyebilmek kolay bir şey değildir. Yine aynı şiirdeki şu dizeler, Nazım’ın yaşama bakışını ortaya koyar: “nasıl ve nerede olursak olalım/ hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
 
 

Ölümünden yaklaşık on yıl önce yazdığı “Vasiyet” şiirinde ise başka bir ağaçla karşılaşırız: çınar. Ömrünün büyük bir bölümünü sürgünde geçiren şairin memleketine duyduğu hasret, birçok şiirinde kendini ortaya koyar. Onun ölümden sonra Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmeyi  vasiyet etmesi ve mezar taşı yerine bir ağacı istemesi de bir başka biçimde yaşama bağlılığının göstergesidir. “Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,/ölürsem kurtuluştan önce yani,/ alıp götürün/Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni./(…)/Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,/ - öyle gibi de görünüyor -/Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni/ ve de uyarına gelirse,/ tepemde bir de çınar olursa/taş maş da istemez hani..”. Şairin özellikle uzun ömürlü bir ağaç olan çınarı seçmesi, yaşama duyduğu sevgi ve bağlılığın göstergesi olarak düşünülebilir.

Nazım Hikmet’in şiirinde ağaçlar ve ağaç metaforu olarak olarak elbette daha uzunca ve çok şey yazılabilir. Ama bu yalnızca bir kısa anma yazısı.

Onun şiirinden, şiir ağacından yapraklar dökülmeye devam ediyor kalbimizin avlusuna ve o yapraklar yeniden yeşermeye ve yeni ağaçlara dönüşmeye doğru sürdürüyorlar yolculuklarını…

 

3 Haziran 2013

 

Hiç yorum yok: