Cuma, Temmuz 13, 2007


NECATİGİL’İN ŞİİR BURCU

Mustafa Günay

Behçet Necatigil deyince, aklıma ilk gelen şiirlerinden biri, Solgun Bir Gül Dokununca’dır. Öğrencilik yıllarımızda edebiyat kitaplarında yer alan bir şiirdir bu. Ayrıca Kır Şarkısı da öyle. Sevgilerde şiiri de ezberimde bulunan şiirlerin başında gelir. Bu şiir, modern insanın, kent yaşamının sıkışıklığında ve karmaşasında sevgiye, insanca duygulara yabancılaşmasını, kendi iç dünyasına kapanıp, duygularını dile getirmeyen ve bu duyguların ve değerlerin yaşanmasını geleceğe ertelemeyi sorgulayan ve zamanla ilişkimizi de gözden geçirmeye çağıran etkileyici bir şiirdir.

“Geniş zamanlar” uman, “sıkışık saatlerden” yakınan ve başından geçenleri “dilek-şart kiplerinde” dile getiren Necatigil, “suç benim miydi, çağ?” diye sorar: “şu dünyada insanca yaşamak da yoksa/Ne kalıyor geriye yüzyıllardan?”(Panik)

İnce duyarlıkların şairidir Necatigil. Şiirlerinde büyük yaşantılar, büyük olaylar ya da serüvenlerden değil, sıradan insanın yaşamından söz eder. Bir bakıma günlük yaşamın küçük tragedyalarının şiirini kaleme alır. Ama işte günlük yaşamın görünüşteki sıradanlığı içinde göze çarpmayan yaşantılar, önemsenmeyen durumlar, eşyalar ve duyarlıklar, onun şiir dilinde sıradanlıktan çıkarak bir olağanüstülüğe bürünürler. Çünkü bütün bunlar şair için, insanı kendine gösterecek olan aynalar, anlamlar ve lambalar anlamına gelir.(Nilüfer) Her gün alışveriş yaptığımız dükkanlardan söz ederken geçim sıkıntısıyla birlikte, tüketim kültürüne eleştiriler yönelttiğini de görebiliriz.(Dar Gelir) Evlerden, pencerelerdeki pancurlardan söz ederken, bu nesneyi insanın kendi iç dünyasının açılıp-kapanması açısından da yorumlar: “Bir açılma yorabilir insanı/Paslı rezeler, kaynamış menteşeler/Nasıl açılır pancur/Güneşe./Arada yağlamak, esnetmek gerekirdi/Yıllar yılı kapalı/Zordur bir insanın/Anlatmalarla feraha çıkması.”(Pancur)

Necatigil, günlük yaşamın sorunlarıyla da sınırlamaz şiirini, metafizik sorunlar alanına da yönelir. Kişisel yaşantılarından ve içinde bulunduğu çağın durumundan, toplumsal sorunlardan yola çıkarak, insanın varoluşuyla ilgili temel metafizik konuları ve sorunları da (ölüm gibi) işleyen bir şairdir Necatigil. Tavrının ve şiir anlayışının düşünsel temellerini şöyle açıklar: “Bence her şair, şiir hayatı boyunca üç burçtan: gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçiyor.(...) Şairlerin çoğu gurbeti ve hasreti yeter görürler kendilerine. Güçlerini bu kesimlerde gösterirler. Aradıklarını onlarda bulmuş gibidirler, fazlası ilgilendirmez onları. Şu var ki olgun, ergin okuyucuların gözü daha çok sonuncu burçtadır, hikmet burcunda. Çünkü insan, daha önce kalmasa bile, sonunda yalnız kalıyor. Yalnız, kalan nedir, bunu saptamalı! Gurbetler mi, hasretler mi, hikmet mi?”*
Hikmet burcundan bir şair olan Necatigil, Şairler adlı şiirinde, şiirsel söylemi konu edinir: “Ne gördükse iyi kötü/Ömür biter biz hala/Söyleriz.(...)Ne biter/Ne kalır geçmiş kitaplarda/Ölümden sonra da/Söyleriz.”

“Kitaplarda Ölmek” şiirinde ise ölümden ve yaşam çizgisinden söz eder: “Adı, soyadı/Açılır parantez/Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti/Kapanır parantez.” Necatigil’in dediği gibi, şairin yaşam parantezi kapansa da, şiirleri paranteze alınmış değildir. Ancak doğum ve ölüm tarihleri arasındaki çizgi ne kadar çok şeyi simgeler ve içinde barındırır değil mi? Necatigil’in dizeleriyle “Parantezin içindeki çizgi/Ne varsa orda/Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci/Ne varsa orda.”
Necatigil, yalnızca yaşamının son yıllarında değil, farklı dönemlerdeki şiirlerinde de ölümden söz eder. “Hüthüt” şiirinin son iki dizesini okuyalım: “Necatigil yok şimdi/Belki bir gün olmuştur.”
Şairin yaşam parantezi kapansa da ve tüm yaşantıları o çizgide saklı olsa da, şiirleri söylenmeye ve insanları etkilemeye devam ediyorsa, şairin de kitaplardan çıkarak yaşamın akışına karıştığını ve dar zamanlarımızı genişletmeye katkıda bulunduğunu söylemek gerekmez mi?
Bilgelik yüklü sesiyle Necatigil’in, bizi hâlâ, sevgileri yarınlara bırakmamaya çağırdığını duymuyor musunuz?

* Behçet Necatigil, “Şiir Burçları” adlı yazısı, Akt. Mehmet Rifat, Gösterge Avcıları, YKY, s. 75-76, 1997.

Hiç yorum yok: