Cumartesi, Haziran 03, 2006

Nazım Hikmet Üzerine


NAZIM HİKMET’İN ŞİİRLERİNDE TARİH BİLİNCİ VE İNSAN

Mustafa GÜNAY



Nazım Hikmet pekçok şiirinde yaşama sevgisini ve bağlılığını dile getirir; yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden yaşamak istediğini söyler. Ancak bu yaşama sevgisi, belli bir tarih bilinciyle de bağıntılıdır. Yalnızca hayatta olmaktan kaynaklanan hoşnutluğunu değil, 20 yüzyılın insanı ve şairi olmanın anlamını da yansıtır dizelerine. Nazım Hikmet en güzel ve en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiği halde, yüzünü bile görmediği insanlar için ölebilmekten de söz eder. Onun şiirlerinde tarih bilinci kadar önemli bir boyut da, işte bu humanist tutumudur. Diyalektik-materyalist felsefeye dayanan bir tarih bilinci ve insan/lık sevgisi onun şiirlerinde önemli bir yer tutar.


Yaşam ve ölüm, birbirine bağlıdır. Biri olmadan diğerini düşünmek olası değildir. Nazım Hikmet de ölmekten korktuğunu gizlemez, ama ona inanmaz, yaşamın ağır bastığını belirtir:
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.”


Nazım Hikmet, birçok şiirinde yaşadığı çağın bir yorumunu ve değerlendirmesini de yapmıştır. Yaşamdan söz ederken, bu yaşamın belli bir tarihsel dönemde ve belli koşullar içinde yaşandığının bilincindedir. 20. Yüzyıl insanı olmaktan duyduğu hoşnutluğu dile getirse de, yaşadığı çağı tümüyle onaylamaz. Çünkü insanın insanca yaşaması yolunda, bu çağda çok önemli adımlar atılmasına karşın, insanlık adına utanç duyulacak olaylar da meydana gelmiştir.

“Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur,
büyük
ve kahraman.”


İşte bu dizelerde de görüldüğü gibi, Nazım Hikmet, içinde yaşadığı çağın tanıklığını yaparken,yalnızca olguların ve sorunların şiirsel bir betimi düzeyinde kalmamakta, tarihsel diyalektik dünya görüşü açısından, bu tanıklığını toplumsal bir dönüştürme eylemeyle birleştirir. Onun tarih bilinci, şiirlerinde getirdiği sorunları, dünyanın durumunu ve insani durumları/manzaraları, tarihsel süreç içindeki yerlerini göz önünde tutarak ifade etmesinde belirginlik kazanır. “Nerden Gelip Nereye Gidiyoruz” şiirinde de onun tarih bilinciyle insanın yirminci yüzyılda karşılaştığı sorunların, korkunç durumların betimiyle birlikte, geleceğe yönelik kaygı ve umutlarını da görürüz. “Yıkan da yaratan da” insan olduğuna göre, bu durum, insanı gelecek karşısında sorumlu kılmaktadır. Nazım Hikmet bu noktada, can alıcı bir soru sorar: “Bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?” Ancak insanlığın karşı karşıya bulunduğu tehlikeler/çıkmazlar, yine insanlar tarafından aşılabilir. Geleceğe ilişkin düşüncelerinde iyimserlik ve umut söz konudur Nazım Hikmet’in:


“Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların
çocukların avuçlarında yeşerecekler.”


Nazım için yirminci yüzyıl, “şafak çığlıklarıyla sona eren müthiş gece”dir. Ancak içinde bulunduğumuz yeni yüzyılda bu gecenin daha da uzun sürmemesi için, onun şiirlerindeki yaşama sevgisine, humanist yaklaşıma, geçmişten geleceğe insana ve evrene yönelirken dayandığı tarih bilincine ihtiyacımız olduğu açıktır.

NOT: İspinoz dergisinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: