Salı, Eylül 20, 2005

Stuart Mill'in Ahlak Anlayışı

J. STUART MİLL’İN AHLAK ANLAYIŞI ÜZERİNE

Mustafa Günay

Felsefe, insan ve yaşam odaklı denemelerini/makalelerini daha önce çeşitli internet dergilerinde ve Felsefeci, Lül ve Özne gibi dergilerde yayınlayan Sibel Öztürk Güntöre’nin ilk kitabı, “John Stuart Mill’in Ahlak Anlayışı” adını taşıyor. Bu kitap, ülkemizde Mill’in ahlak felsefesi üstüne yayınlanmış ilk yapıt olması bakımından da dikkati çekiyor.
Bilindiği gibi Mill, liberalizmin ve yararcılığın bir temsilcisidir. 1806-1873 yılları arasında yaşamış olan Mill’in ilgi alanı da oldukça geniştir: mantık, bilgi kuramı, siyaset felsefesi ve etik. Bu alanlarda önemli yapıtlar ortaya koyan filozofun, özellikle birey-toplum ilişkisi ve eğitim konusundaki düşüncelerinin yeniden güncellik kazandığı söylenebilir.
Güntöre, Mill’in ahlak felsefesini ele alırken, yeri geldikçe, filozofun başka konulardaki düşüncelerine de değinmekte ve onun düşünce dünyasını açık ve anlaşılır bir dille sunmaktadır. Dil konusundaki tutumunu Güntöre şöyle açıklamaktadır: “Felsefe eğitimi almamış olan ancak bu konulara ilgisi olan okuyucunun da rahatlıkla okuması göz önünde bulundurularak kaleme alınmış olduğunu belirtmekte yarar görmekteyim.”(s.11)
Dil konusunda açıklığı ve anlaşılırlığı ön planda tutan Güntöre, aydınlatıcı ve bilgilendirici bir yaklaşımı sergilemektedir. Bu tutumu kitabının kurgusunda ve bölümlenişinde görülmektedir. Güntöre Mill’in ahlak anlayışını ele almadan önce, kısa bir etik tarihine de yer vermektedir. Bu kısa tarihçe, hem Mill’in felsefi bakımdan arka planını vermekte hem de “insan”ın çağlar boyunca, insanlık tarihi bakımından hangi evrelerden geçtiğini ve etik değerler/kavramlar bakımından geçirdiği serüveni de ana hatlarıyla ifade etmektedir.
Felsefe, insanlık tarihinde belli bir evrede ortaya çıkmış olmakla birlikte, ahlak, insanın varolduğu her dönemde söz konusudur. Bu nedenle ahlak felsefi düşüncenin vazgeçilmez konusu olmuştur. Binlerce yıldır ahlak felsefesi, felsefenin en eski ve en temel disiplinlerinden biridir. Ahlakla ilgili kavramlar ve problemler de felsefenin başlıca ilgi alanını oluşturmuştur. Aslında ahlak, yalnızca filozofların değil bütün insanların kayıtsız kalamayacakları bir problemler alanı olarak görülebilir. Güntöre’nin ahlak-yaşam ilişkisiyle ilgili saptaması şöyledir: “İnsanın ve yaşamın olduğu yerde ahlak bir sorunsal olarak durmaktadır. (...) Ahlak doğrudan doğruya yaşamın içindedir.”(s. 13) Bu nedenle etik problemler üzerine yalnızca filozoflar değil, herkes düşünmek durumundadır. Güntöre’nin deyimiyle, “insan var oldukça etik sorunlar da yerini koruyacaktır. Çünkü yaşam ve yaşam içindeki bireylerin, bireysel ve yaşamda kalmak adına oluşturdukları düzenler içinde tutarlı ve güçlü olmak, yeğlemelerde bulunmak, kararlar vermek ve bu doğrultuda eylemde bulunmak durumundaki insanın bu sorunlardan kaçamayacağı, günün birinde bu sorgulamayı için için bile olsa yapacağı açıktır.”(s. 15)
İnsan kendi varoluşunu ve toplumsal ilişkilerini etik açıdan sorguladığında, felsefe tarihindeki sorgulamaları göz önünde bulundurması da, hiç şüphesiz kendine bir yol seçmede yararlı olabilecektir. Etik düşünme ve sorgulamanın, insanın tinsel gelişiminde oynadığı rolü yadsımak güçtür. Etik hem kendimizi kavrama/anlama hem de başkalarıyla birlikte, bir iletişim ortamında kendimizi ve amaçlarımızı gerçekleştirmeyle ilgilidir. Etik insana ve yaşama değer verme üzerine dayanır. Elbette insanın ve yaşamın değişkenliğini durdurmak mümkün değildir. Zaten insan yaşamının bu tarihselliği(değişkenliği), ahlaksal kavram ve değerlerin yeniden yorumlanmasını ve değerlendirilmesini de gerekli kılar. Ahlaklı insan bir bakıma yalnızca kendisine toplumsal-geleneksel bir miras olarak bırakılan değerleri koruyan insan değil, aynı zamanda yeni değer yaratımlarına yönelen insandır da. Çünkü her toplumda ve her çağda insan ahlaklı (erdemli) olmanın örneklerini yeniden gerçekleştirmek durumundadır. Bu konuyla ilgili olarak, Mill’in şu sözleri, yaşadığımız bazı acı olaylarla birlikte, insan onurunu ve değerini ifade etmektedir: “(...) töreye salt töre olduğu için uymak (...) bireye hiçbir şey öğretmez ya da onda bir insanın ayırt edici niteliklerinden hiçbirini geliştirmez. Kavrayış, yargılama, ayırt etme duygusu, beyin çalışması ve hatta ahlaki tercih gibi insana özgü olan yetiler ancak bir tercih yapmakta kullanılırlar. Herhangi bir şeyi töredir diye yapan kimse hiçbir tercih yapmış olmaz. O kimse en iyi olanı ne ayırt etmekte ne de istemekte hiçbir yeti elde edemez.”(s. 118-119)
Görüldüğü gibi ahlakla ilgili seçimler ve eylemler, aslında bir kişinin insan olma bakımından durumunu da ortaya koymaktadır. Ancak Güntöre’nin de çalışmasında vurguladığı gibi, Mill’in sözünü ettiği birey toplumdışı ya da topluma karşı bir varlık değildir. Fayda, haz, özgürlük kavramlarını ele alırken de, Mill birey kadar toplumu ve toplum kadar bireyi de göz önünde bulunduran bir anlayışa dayanır. Belki de gerçekleştirilmesi çok güç bir uyum ve denge arayışıdır söz konusu olan. Ama insan olmak da giderek güçleşen bir şeydir günümüzde.
Bizi Mill’in ahlak felsefesiyle tanıştıran ve ahlak üzerine yeniden düşünmemizi sağlayan ve birer birey olarak toplumla ilişkilerimizi yeniden düşünmeye yönelten Güntöre’nin, yeni yapıtlarıyla düşünce ve kültür dünyamızda sesini duyurması dileğiyle.

.............................
Sibel Öztürk Güntöre, John Stuart Mill’in Ahlak Anlayışı, İlya Yayınları, İzmir, 2004.


Hiç yorum yok: