Perşembe, Eylül 08, 2005

Şiir ve Felsefe Üzerine




ŞİİRDEKİ FELSEFE, FELSEFEDEKİ ŞİİR

Mustafa Günay

“Başlangıçta şiir vardı.” Ya da “Önce şiir vardı” gibi sözleri sıkça duyarız. Bu sözler şiirin önemini, taşıdığı değeri ifade etmektedir. Peki ya günümüzde, çağımızda durum nedir? Günümüzde şiir yaşamın ve kültürün neresinde yer almaktadır? Şiir kaybolmuş, unutulmuş gibi görünse de kimi zamanlarda, yeniden ortaya çıkar, kendini farklı biçimlerde dile getirir. Çünkü şiir hep vardır ve olması da gerekir. Çünkü insan şiirini yitirmiş bir hayatı sürdürmek istemez. İnsanın başkaldırdığı, yaratıcılığını gösterdiği her eylem ve etkinlik gücünü şiirden alır. Çünkü şiir edebiyatın bir türü olmanın ötesinde bir şeydir. Bir bakıma tüm edebiyatın, sanatın, kısacası kültürün başlıca kaynaklarından biridir şiir. Kültür, yani insanın üretip/yaratıp ortaya koyduğu yaşama dünyası, şiir ve şiirsellik üzerine kuruludur. Şiirini yitiren kültürler ise, aynı zamanda insanın kendisine, insana ve dünyaya yabancılaştığı kültürlerdir. Şiirsizlik bunalımı kültürün insani değerlerini unutmaya başladığının da bir göstergesidir. Bir kültürü canlı tutan, şiirin kaynaklarından beslenmesidir. Şiirin ve şiirselliğin düşmanları, aynı zamanda insanın ve onu insan kılan değerlerin de düşmanlarıdır. Bu nedenle şiirin tarihi insanın özgürlük ve adalet arayışının da tarihidir.

Uygarlık tarihinin bugüne kadar uzanan kültür birikimi içinde şiir ve felsefe en önemli unsurlar arasında bulunmaktadır. Yüzyıllar öncesinde sanatsal, felsefi ve bilimsel disiplinler/etkinlikler günümüzdeki gibi ayrımlaşmış, sınırları kesin çizgilerle birbirinden ayrılmış değildi. Günümüzde şiir ve felsefe, diğer bilim ve sanat dalları gibi, birbirinden farklı uğraşlar ve disiplinler durumundadır. Ancak şiir ve felsefe arasındaki bağıntılar ve yakınlıklar ortadan kalkmış değildir. Günlük yaşamın ve dilin sınırlamaları ve belirlenimleri üzerine çıkabilen etkinlikler olarak, felsefe ve şiirin birbirinden kopmadığına ilişkin pek çok örnek verilebilir. Kısaca iki örnek üzerinde durmak istiyorum: Ömer Hayyam ve Nietzsche.

Hayyam, büyük bir bilim adamı ve filozof olduğu kadar, büyük bir şairdir de. Onun rübaileri, şiirdeki felsefenin bir somutlaşmasıdır/görünümüdür. Hayyam’ın dizelerinde humanist bir ahlak felsefesini, özgürlükçü bir dünya görüşünü ve yaşama felsefesini buluruz. İnsanın evrendeki yerini sorgulayan ve varoluşunun anlamını araştıran Hayyam, şiirsel bir söylemle kendi felsefesini ortaya koymuştur. Ama bu durum, onun yazdıklarının şiirselliğini zedelemiş değildir. Aksine içerdiği felsefi boyut, Hayyam’ın şiirine derinlik ve yoğun bir anlam boyutu kazandırmıştır. Belki her şairin doğrudan felsefeyle ilgilenmesi gerekli değildir. Ama şiirin beslendiği kaynaklardan biri de felsefedir. Ayrı bir yazıda işlenmesi yerinde olur, ama yine de şiirdeki felsefeye günümüzden de eklenebilecek şairler az değildir: Asaf Halet Çelebi, Özdemir Asaf, Edip Cansever...Hiç şüphesiz daha pek çok isim sayılabilir.

Nietzsche’nin pek çok yapıtı ise, felsefedeki şiire ve şiirselliğe örnek olarak verilebilir. Ama felsefe ile şiirin sınırlarında dolaşan, düşüncelerini şiir biçiminde dile getiren filozoflar geleneği uzak bir geçmişe uzanmaktadır. Parmenides ve Empedokles gibi Antikçağ filozoflarının, düşüncelerini şiir biçiminde ortaya koyduklarını hatırlayabiliriz. Erdal Alova ise Herakleitos’un fragmanlarını şiir biçimine dönüştürmüştür.1 Antik Felsefe adlı kitabıyla tanınan Walter Kranz’a göre, “Empedokles’in antik kişiliğini Alman şairi Friedrich Hölderlin bir tragedia’da romantik kılıkta yeniden canlandırmıştır. Freidrich Nietzsche ise Empodekles’i Herakleitos ile birlikte kendinin atası sayıyor.”2

Yukarıda adını andığımız filozofların yapıtlarında, felsefenin şiir biçiminde, şiirin diliyle ortaya konulması söz konusudur. Ancak bir de felsefi yapıtların içinde yer alan şiirler ve şiirsellikler de söz konusudur. Bu konuda akla gelen en önemli örneklerden biri hiç şüphesiz, Nietzsche’nin “Zerdüşt Böyle Diyordu” adlı kitabıdır.3 Nietzsche’nin bu kitabında felsefe ve şiirin sınırları belirsizdir, neyin felsefe neyin şiir olduğunu ayırt etmek oldukça güçtür. Bu kitapta, felsefeden şiire, şiirden felsefeye gidip gelen bir filozof ve onun şiirsellikle yoğrulmuş düşünceleriyle karşılaşırız. Yeni bir insan anlayışı ortaya koymaya çalışan, insanı aşılması gereken bir varlık olarak gören Nietzsche’nin şiir ve felsefe arasındaki sınırları kaldırması, şiirin başlangıçtaki imkanlarını ve gücünü yaniden canlandırma çabası olarak da değerlendirilebilir.
Nietzsche büyük bir ahlak filozofu olduğu kadar, büyük bir kültür filozofudur da. Değer problemi, çalışmalarında belirgin bir ağırlık taşımaktadır. “Değerlerin yeniden değerlendirilmesi” çabasıyla dikkati çeken ve felsefe tarihinde iz bırakan Nietzsche, aynı zamanda şiirler de yazmıştır: Dionysos Dityrambosları.4 Onun bu şiirlerinde de felsefi bir boyut göze çarpmaktadır.

Felsefenin, felsefi düşünme tarzının şiire kazandırabileceği boyutlar kadar, şiirin felsefeye ve aynı zamanda sanata ve bilimsel disiplinlere kazandırabileceği pek çok imkan söz konusudur. Bunun yanısıra özellikle şairlerimizin yapıtlarının, şiirlerinin felsefe açısından yorumlanması ve değerlendirilmesi de önümüze yeni yollar ve ufuklar açabilecektir.
1 Herakleitos/Alova, Kırık Taşlar, Bordo Siyah Yayınları, 2003.

2 Walter Kranz, Antik Felsefe, Çev. Suat Yakup Baydur, Sosyal Yayınlar, 1984.
3 Nietzsche, Zerdüşt Böyle Diyordu, Çev. Osman Derinsu, Varlık yayınları, 1983 (3. baskı).
4 Nietzsche, Dionysos Dityrambosları, Çev. Oruç Aruoba, Kabalcı Yayınları

Hiç yorum yok: